Kediler Nasıl Yapıyor?
Önce av seçilir. Başlangıç noktası budur. Tek başına veya bir sürünün içinde. Fakat avın hangisi olduğu mutlaka tespit edilir.
Av seçilirken pek çok özellik değerlendirilir. Boyut, sağlık, ne kadar dirençle karşılaşılacağı, vb. Ama tüm bu parametreler bir kriterin sağlanıp sağlanmadığını bulmak için kullanılır. Av, avlanmaya değer mi? Yani alınacak enerji harcanacak enerjiyi karşılayacak mı? Tüm kedigiller; ister bir kaplan olsun, ister bir aslan sürüsü, ister bir çita, isterse bir oselo veya evdeki kediniz, bu denklemi kafasında çözer ardından harekete geçer. BBC, National Geographic veya başka bir kanalın belgeselinde izleyeceğiniz kedi bu hesaplamaların sonrasında izlemeye doyamadığınız o estetik hareketlerle avına yönelir.
Av tekse veya küçükse kedimiz kendi genlerinde yazılı olan ve annesi tarafından (her zaman da annesi tarafından) öğretilen metotla avına hamlesini yapar. Genellikle izlenen yöntem şöyledir:
Avın hızına, büyüklüğüne ve kaçma metoduna bağlı olarak (bazı avlar deliklere girer bazıları ise uçar, tabii ki bu durumda onlar kaçan avlardır) hamle mesafesine kadar yaklaşılır. Doğal örtüden, kamuflajdan, kimi zamanda avların üç boyutu veya renkleri algılamadaki zayıflığından yararlanarak ava yaklaşır. Üç boyut ve renk algılamasındaki zayıflığın sonucu harekete duyarlılık yaratır. Mutlaka görmüşsünüzdür. Kediler için ava yaklaşmanın en önemli araçlarından biri hareketsiz durmaktır. Postunuzun yarattığı kamuflaj ile arka planda kaybolduğunuzda doğru kişiler için görünmez olma şansınız vardır. Tabii ki arkasından hamle gelir. Kısa bir takip olabilir. Küçük avların ensesinin arkasından bir ısırık ile omuriliğin parçalanması, büyük avlar ise nefes borusunun ezilerek boğulması ile öldürülür.
Fakat eğer av bir grubun parçası ise olay tamamıyla değişir. Çünkü öncelikli amaç hedefin gruptan ayrılmasıdır. Eğer bu yapılmazsa grup yardımlaşarak yaklaşan tehlikeyi bertaraf edebilir.
Aslında şunu belirtmek lazım. Diğer avcılara haksızlık olmasın. Özellikle grup halinde avlanan bütün avcılar bir sürüden av çıkarmaya çalıştığında mutlaka av adayını öncelikle sürüden ayırırlar.
Problem çözmek bundan daha farklı bir şey de değildir. Deli gibi önünüze çıkan her şeye bir çözüm bulmaya çalışmanın anlamı yoktur. Öncelikle problemin net bir şekilde tanımlanması gerekir. Ardından da çözüm için kesin sınırlar belirlenmelidir. Tanıdık geldi mi? Avını seç, gruptan ayır. Biz üstün zekalı ardında binlerce yıllık uygarlık geçmişi olan insanların beceremediğini o hep aşağıladığımız hayvanlar milyonlarca yıldır uyguluyor. Hatta yüz milyonlarca yıldır. Köpekbalıklarından, dinozorlara kadar. Bizimse bu basit yöntemi öğrenmemiz yılların eğitimi yetmediği için üzerine dolarla bir dolu paraya, pek çok saate ve kurum içi çekişmelere patlıyor.
İşin özü basit. Belirli sayıda av girişiminden sonuç çıkaramazsan harcadığın enerjiyi geri koyamayacağın için ölürsün. Bir çita için bu sayı 4. Peki ya bizim için kaç? Ya da şirketimiz için? Sonra da hayretler için de soruyoruz: “Yahu biz niye öldük?” İşte o yüzden öldünüz. Aslanlarda yavrular ava götürülmez. Bir dişi kalır ve onlara bakar. Biraz büyüyünce gelirler ama izlerler. Çünkü eğer kendi hallerine bırakılırsa gençler oyunbazlıkları nedeniyle her gördükleri hayvanın peşinden koşarak ortalığı karıştırırlar, sürüyü av girişimi konusunda uyarırlar, tuzağı açığa çıkarırlar ve av gerçekleşemez.
Yanlış anlaşılmasın bu bir yaş sorunu değil. Avlanmayı bilip bilmemekle ilgili. Yani problem çözmeye yaşlıları göndermeyin. Problem çözmeyi bilenleri gönderin.
Problem çözmek genelde bir ekip işidir. Ekibi çalıştırmaksa tamamen farklı bir dinamik gerektirir. Örneğin problem çözen ekiplerde kendince problemi tanımlayıp bir de çözüm üreten birisi vardır. O kişi siz de olabilirsiniz. Siz misiniz? Ne güzel değil mi? Değil. Evet, değil. Çünkü çoğunlukla o kişi kendi çözümünün kabul edilmesi için sürecin sonuna kadar ısrarcı olur. Kavga eder, küser, kulis yapar, saatlerce konuşur da konuşur. Bazı cümleleri öyle uzun olur ki cümleyi bitirdiğinde başında ne söylediğini kimse hatırlamaz. Buna kendisi de dahildir. Hele bir de biraz hatırlıysa. Bu sefer ona yaranmak isteyenler de o çözüme ulaşmaya çalışırlar. O çözümü haklı kılmak için delilleri yorumlarlar veya delil üretirler. Gil Grissom’ın da dediği gibi: yeterli delil elde etmeden teori üretmeyin. Siz hiç sürünün tam ortasında duran iri erkek bufaloyu avlamaya çalışan aslan sürüsü gördünüz mü? Eğer takım elbise giyip kravat takmıyorlarsa görmeniz mümkün değildir. Aslanların resmi kıyafetle pek de arası yoktur. Yaşadıkları çevreden olsa gerek daha serbest bir giyiniş tarzları vardır.
Kedigillerdeki bu protokole aykırılığın getirdiği diğer sonuçlardan da bahsetmek lazım. Bize ters gelse de onlar milyonlarca yıldır bu yöntemle başlarının çaresine gayet güzel bakıyorlar. Topluluk olarak yaşamaya meyilli oldukları için aslanlarla devam edelim. Örneğin aslanlar arasında avla ilgili pek ikilik çıkmaz. Avın bir takım çalışması işi olduğunu bilirler ve bu yüzden avlanma sırasında ava odaklanırlar. Bir stratejileri, en azından bir oyun planları, vardır ve ona uyarlar. Sürüyü kuşatırlar, bir kısmı öldürücü vuruş için yer alır. Bazıları karışıklık çıkarır, diğerleri avı esas oğlanlara (daha doğrusu kızlara, erkek aslanların avla pek arası yoktur. Bu iş onlara toz almak gibi fuzuli gelir) sürer. Bu sırada aslanlardan birinin “ya hep ben kovalıyorum bu antilopları. Alemin enayisi ben miyim? O kadar biliyorsanız siz yapın. Koşmaktan bir deri bir kemik kaldım” dediğini görmez, duymazsınız. Ya da bir başkası “Yok muydu başka pusu yeri? Güneşin altında beynim pişti” demez. Aralarında çok ender olarak hangi zebranın avlanacağı konusunda ikilik çıkar. Bu konuda saflara ayrılmazlar.
Erkek aslan ava katılmaz. Bu bir kuraldır. Onun görevi bölgeyi ve aileyi yabancılardan korumaktır. Bir de ailenin devamını sağlamak. Dişiler arasında bir kıdem sırası vardır fakat bu sıralama yine de gevşektir. Yeteneklere göre rol paylaşımı vardır. Bir aslanın bu konuda yetenekleri dışında ise soyunduğunu veya bir başkasının sırf ona yaranmak için bu konuda beceriksize destek verip takımın diğer üyelerini sattığını göremezsiniz.
İnsanlarda ise sık sık görürsünüz. Bir anda söylediklerinden tornistan edip sizi ortada bırakıverirler. Bazıları bu işin uzmanıdır. Böylelerine sırtınızı çok fazla dönmemenizde fayda vardır. Bir de arkadaşınız olsun yanınızda. Elinizin yetişemediği yerlerdeki bıçakları çıkarmak için. Bir diğer özellikleri de sizi bıçaklamadıkları zamanlarda pek iyi insanlar gibi gözükmeleridir. Sir Hupherey Appleby’nin de dediği gibi: “Birini sırtından bıçaklayabilmek için önce arkasına dolaşmak gerekir”.
Bu şartları beğenmediyseniz lütfen insan olmayı bırakın, aslan olun. Daha da iyisi leopar veya kaplan. Çünkü onlar yalnız çalışırlar. Politikayla uğraşmazlar, empati gibi bir dertleri yoktur. Avlan, avı güvenceye al, ye, yakalanma.
Kedi, doğanın bulabildiği en mükemmel vücut tasarımlarından biridir. Öylesine başarılı ki, 35 milyon yıldır değiştirilmesi gerekmedi. Böylesine başarılı bir tasarımdan biz insanların çıkarması gereken dersler olduğu kesin. İyi de neden bu dersleri çıkaramıyoruz? Yoksa insan olmak bir hata mı? Aslında olabilir çünkü ‘insanlık’ olarak tanımladığımız davranışlar günümüzde insanlar arasında bile pek prim yapmıyor. Bir çeşit, kibar ifadeyle saflık, enayilik olarak görülüyor. O yüzden bu anlamdaki insanlar azınlıkta. Bu yüzden de birbirlerine yakın durmak zorundalar. En azından yerel üstünlükler elde edebilmek için.